Chuck Palahniuk / Gösteri Peygamberi Kitap İncelemesi

Herkese merhabalar,

Gecenin bir yarısında yazmak geldi içimden,
Vakit bulmuşken es geçmek istemedim bu arzuyu.
Bildiğiniz gibi yazdığım başlıklar ağırlıklı sanat dalları üzerine oluyor,
İçine elbette ki kültürü serpiştiriyorum, aksi pek mümkün sayılmaz zaten.

Birkaç defa ise güzel dönemlerde sadece Kültür üzerine de yazılar yazmıştım sizler için.

Bu sefer sanattan girip kültürden çıkacağım.
Biraz sorgulama yapmak bu kavramların arasında güzel bir lütuf olur benliklerimiz için.
O halde başlayalım.

Konumuza sanattan başlıyoruz.
Yazının başrolünü takdim ediyorum;
Survivor.
Korkmayın ne yazık ki akla ilk geleni değil. Chuck Palahniuk’in eseri olan Survivor.

Evet Edebiyat’a haksızlık ettiğimi düşündüm yazılarımda, bu yüzden daha fazla ertelemeden bu güzel başlıktan tartışacağız bu kitabı.

Şimdi dürüstçe şunu söylemeliyim ki eserleri orijinal isimleri ile dile getirmek güzel bir saygı örneği bence.
Bilmiyorum filolojiye olan ilgimin bir getirisi de olabilir bu bana.

Ama itiraf ediyorum hiçbir çeviri bana bu kadar güzel gelmemişti ömrümde.
Survivor dediğim zaman kitap olarak size çok bir şey ifade etmemiş olacağını düşünüyorum eğer özellikle bir Palahniuk sevdalısı değilseniz.

Gösteri Peygamberi desem peki ?
Bir kulak, bir göz aşinalığınız vardır diye düşünüyorum.

Bu kitap öyle bir kitap ki anlatmakta zorlanacağım sanırım,
Çünkü sizi toplumsal kalıplarla burun buruna getiriyor,
İçinde doğduğunuz topluma tezat bile olsanız bir parçası olduğunuzu da hatırlatıyor
En önemlisi ise;
Özgürlüğü sorgulatıyor.
Öncelikle endişelenmeyin.
İncelememde okumayan arkadaşları göz önünde bulunduracağım,

Okuyup alacağınız zevki yazımla baltalamak değil niyetim, aksine kitabı okuyup farklı anlamlar keşfeden insanlarla fikir alışverişi sağlayabilmek ve daha güzeli bir kişi bile olsa bu kitabı okumaya teşvik edebilmek.

Tender Branson bizim karakterimiz.
Daha doğrusu Gösteri Peygamberimiz.

Onun hayatın içinde ki seçimlerden uzak hayatına tanık olacağız öncesinde,
Hem toplumun hem de içinde bulunduğu mezhebin iki farklı yöne onu çekiştirişini göreceğiz.


Bahsettiğim mezhep ise Creedish,

Olayı şu;
Kilise yerleşkesinde doğuyorsunuz.
En büyük çocuk iseniz “şanslı” seçilmiş kişi oluyorsunuz ve hayatınız boyunca yeryüzünde ki bu cennette yaşamınızı sürdürüyorsunuz.

Ama diğer çocuklarsanız kilisenin size öğretisini devam ettiriyorsunuz.
Hayatınız boyunca çalışmak.

Kendiniz için değil, başkaları için çalışmak.
Ne dersiniz ? Tanıdık geldi mi bir yerlerden bu sizlere.

Kurgusal mezhebimizi bir kenara bırakalım öyleyse,
Doğup büyüdüğünüz ve bir amaç uğruna açıldığınız bir dış dünya var karşınızda,

Yalanlar üzerine kurulu bir hayattan daha özgür bir dünyaya mı geçiş bu sizce, 


Yoksa tam tersine mi ?

Yetişkinliğe attığınız adımla beraber açılıyorsanız dış dünyaya sorgulanması gerekiyor bana kalırsa.

Neyse kendimi durduruyorum bu noktada yoksa yazılacak o kadar çok şey var ki bu konuların geçtiği satırlarda.
Asıl hikayenin oluştuğu mükemmel karakterler var kitabın içinde,
Tanıdık geliyor hepsi insana,
Sanki yazar abartmış gözüyle bakıyorsanız henüz dış dünyaya açılmamışsınız demektir.

Karakterimizin yani Tender Branson’ın harika bilgilerle donatılmış bir zihni var,
Hangi lekeyi nasıl çıkaracağını biliyor örneğin.
Metafor yapmıyorum öyle anlaşılmasın hemen, ancak hayatta ki amacı hizmet etmek olduğundan bu konuda gerçekten yetkin bir insan haline gelmiş.

Bazen sorguluyorum gerçekten en yetkin olduğum konu nedir diye ? Öğrenmeye açsanız kendinizi cahil kabul etmeye açıksınız demektir.
Bu iyi bir şey bana kalırsa, her şeyi bildiğini sanan alimlerle çevirili dört bir yanımız. Kafamızı çevirince gördüğümüz tablonun tam tersi olsa dahi böyle.

Tender nasıl mı Gösteri Peygamber’i haline geliyor,
Burası çok kilit bir nokta,
İletişimin her öğesine tanıklık edeceğiniz, mükemmel bir pazarlama göreceksiniz o kısımda.
Menajer bu işi en iyi şekilde yapıyor,

Kitle iletişimi gerçekten güzel anlatılıyor fikrimce,
Palahniuk bu kitabı yazarken yani doksanlı yıllara veda etmeden önce ki toplumun,
Milenyum sonrası olacağı haline karşı bir öngörü kesinlike.

Üstünden 18 yıl geçse dahi, bu kitabı yazdığı günlerde doğanlar şuan bir yetişkin dahi olmuş olsalar, iyiye giden bir şey olmadığını görüyoruz.
İnsanlarda ki tüketim açlığı katlanarak artarken,
Üstüne son yıllarda ki dijitalleşmeyle birlikte artan yapaylaşma da karşımıza çıkıyor.
Yazarın diğer bir eseri olan Fight Club’ta da gördüğünüz şeyler ;
Amaçsız bir hayatın İskandinav mobilyalar ile kesiştiği nokta diyebiliriz,
İki eserin benzer detaylarının, yaşadığımız dönemle benzeştiği kısımlara.

Kitap ile iligli daha fazla detay vermeyeceğim,

Ama sizlerle paylaşmak istediğim üç güzel alıntı olacak;

"O kadar çok şey öğrenmiştik ki; düşünecek vaktimiz kalmamıştı."

İnsanların olmaya korktukları şey olursanız,onların hayranlığını kazanırsınız.

İnsanlar kendilerinde olmayan bir erdemin başka birinde var olabileceğine akıl erdiremiyorlardı. birinin zayıf olduğunu hayal etmek, onun güçlü olduğuna inanmaktan çok daha kolaydı.

Bir nebze dahi olsa, üstü kapalı anlatımlarla size yansıtabilmişimdir umarım bu kitabı.
Okumak size güzel bir rehber olacaktır,

Ama bunun anlamı yok, zevk alacaksanız ise önemi yok,
Bir şeyler beklemek yerine alabileceğinize inandığınız şeylerin peşinde koşun,
Emin olun ulaşmak istediğiniz her ne ise ona daha kolay ulaşırsınız.

Başka bir yazımda görüşmek üzere.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sırp Rakısı / Rakija

Kim bu Dimash ?