Bir Miyazaki Animesi Spirited Away
Çok kısa sürede arka arkaya yazdığım yazıların ardından gelen duraklama dönemini bitirmeye karar verdim,
Yeter bu kadar, izledim , okudum ve araştırdım.
Yeni konularda, arkası kesilmeden zihnimde belirmeye başladı yeniden.
Persepolis haricinde ki bütün yazılarım Avrupa ve Amerika merkezli konulardı hep,
Bu sefer bir değişiklik yapıp Güneşin Doğduğu Ülke'ye gidiyoruz.
Japonya
Animelerle aranız nasıldır ? Kendi adıma cevaplayayım benim aram pek yok. Severim tabi ama deli gibi açıp izlediğim bir tür değildir Animeler.
Bundan 8-10 yıl evvel.
MTV Türkiye mükemmel dönemlerindeyken, Anime gecesini başlatmıştı.
Farklı farklı animeler vardı böyle nitelendiriyorum çünkü hangileri vardı tam net değil kafamda.
Denk geldikçe izliyordum. Sonrası karanlık dönem - belki yıllarca izlemedim-
Lise dönemlerindeyken Death Note'u izlemiştim istisnai olarak bir o var ben de.
Neyse geçen akşam oturdum, dedim yap şunu, aç bir tane izle anime.
Hayao Miyazaki ismi tanıdık geliyordur belki, benim gibi anime kültürü olmayan bir insanda anımsattığı yapımlar varsa sizde de ışık yanıp sönüyordur belki.
Miyazaki, Miyazaki peki kim bu Miyazaki
Kendisi Japon bir anime - manga sanatçısı. Yarım asırdır bu işin içinde ki en saygın insanlardan birisi kendisi.
Yürüyen Şato, Ruhların Kaçışı ve diğerleri.
Hepsini duymuştum ama tenezzül edip izlmemiştim.
İşte geçen akşam oturdum izledim.
"Spirited Away" (Ruhların Kaçışı)
İşte şu noktada üşengeçliğime minnet duyuyorum. Açtım 1 saat 2 dakika yazıyor.
Sonra farkettim ki bu ilk partmış.
Başlarken o kadar kısa olduğunu görmesem, cesaret edip başlayamazdım belki de.
İlk part bitmeye yakın "Nasıl yani ?", "Nasıl bağlayacaklar ?" gibi cümleler kafamda dolanırken son ana geldiğimizde "Hayır bitemez" gibi cümlelere dönüştü bu ifadeler.
İşte o noktada animenin beni nasıl içine çektiğini farkettim.
O çizimleri bir müzede ki tabloyu inceler gibi inceleyin. Gerçekten hakediyor çünkü bu şekilde bir muameleyi.
Müzikler için de aynısı geçerli elbette. Kendinizi orada hissediyorsunuz adeta. Mükemmel bir ahenk var notalarla görüntüler arasında.
Şimdi olaya şöyle bir yaklaşım göstereceğim.
Dediğim gibi Anime kültürüm yok, şimdiye kadar izlediğim yapımlar kısıtlı her ne kadar sempatim olsada.
Ama bu sayede çoğu anime izleyisine kıyasla daha berrak bir zihinle izlediğimi düşünüyorum Spirited Away'i.
Kıyaslama yapmaksızın, olayların gidişatını zihnimde kalıplara sokmaksızın.
Bitirdiğim anda içimde farklı bir huzur ve tatmin duygusu vardı.
Uzun bir romanı bitirdiğinizde kitabın kapağını kapattığınız zaman ki gibi bir tatmin, okuduklarınızı düşünecek kadar kısa bir düşünseli ve bittiğinden dolayı hafif ama güzel bir burukluk.
İşte kısaca buydu tüm hissettiklerimin özeti.
Spirited Away için söylenecek elbette çok şey var;
Her sahneden, her karakterden farklı anlamlar çıkıyor düşününce,
Kapitalizm'e yönelik bir eleştiri gibi örneğin.
Ayrıca çok güzel metaforlara da tanık oluyorsunuz izlerken. Ama daha fazlasını söylemeyeceğim,
İzlememiş olanların zihnine böyle imgeler yüklemek haksızlık olur. Kendiniz izleyip kendiniz keşfetmelisiniz.
Yorumlardan özellikle dikkatimi çeken asıl unsur ise,
tıpkı bir kitabı tekrar okuduğunuzda çıkardığınız farklı anlamlar gibi tekrar izlediğinizde de farklı anlamlara erişiyorsunuz bu animede.
Karakterlerden birisi var ki benim favorim oldu. Eğer izlememiş olsanız bile onun yüzüne aşina olduğunuzu düşünüyorum.
Yüzüne dediğime bakmayın, kendisinin yüzü yok.
Kaonashi'den bahsediyorum yani No-Face.
Çıktığı sahnelerde farklı bir heyecan duydum, tanımlayamadığım bir sempati de yarattı ben de.
Kendisi için farklı yorumlar var, olmasıda normal zaten. Bilinmeyenlerin içinde ki gizemi insanı etkiliyor açıkcası.
Yalnız olduğunu biliyor ve hissediyorsunuz. Ama tüm bu detaylar insan ruhunun derinlerinden bir imge gibi bana kalırsa.
Bu sebeple animede ki sürrealistliğe kıyasla, bana en realist gelen unsurlardan birisiydi kendisi.
Sizin de onu seveceğinizi düşünüyorum.
Bu bilgiyi de sizlerle paylaşmış olayım;
2001 yapımı olan Spirited Away, Oscar Kazanan ilk Anime Filmi bu arada.
Etkileyici bulduğum bir replik ile bitirmek istiyorum yazımı
”... Burdaki herkesin ismini alır, burdan kurtulmak için ismini sakın unutma Chihiro.“
Fragmanı sizler için ekliyorum.
Sonra ki yazımda görüşmek üzere.
Yeter bu kadar, izledim , okudum ve araştırdım.
Yeni konularda, arkası kesilmeden zihnimde belirmeye başladı yeniden.
Persepolis haricinde ki bütün yazılarım Avrupa ve Amerika merkezli konulardı hep,
Bu sefer bir değişiklik yapıp Güneşin Doğduğu Ülke'ye gidiyoruz.
Japonya
Animelerle aranız nasıldır ? Kendi adıma cevaplayayım benim aram pek yok. Severim tabi ama deli gibi açıp izlediğim bir tür değildir Animeler.
Bundan 8-10 yıl evvel.
MTV Türkiye mükemmel dönemlerindeyken, Anime gecesini başlatmıştı.
Farklı farklı animeler vardı böyle nitelendiriyorum çünkü hangileri vardı tam net değil kafamda.
Denk geldikçe izliyordum. Sonrası karanlık dönem - belki yıllarca izlemedim-
Lise dönemlerindeyken Death Note'u izlemiştim istisnai olarak bir o var ben de.
Neyse geçen akşam oturdum, dedim yap şunu, aç bir tane izle anime.
Hayao Miyazaki ismi tanıdık geliyordur belki, benim gibi anime kültürü olmayan bir insanda anımsattığı yapımlar varsa sizde de ışık yanıp sönüyordur belki.
Miyazaki, Miyazaki peki kim bu Miyazaki
Kendisi Japon bir anime - manga sanatçısı. Yarım asırdır bu işin içinde ki en saygın insanlardan birisi kendisi.
Yürüyen Şato, Ruhların Kaçışı ve diğerleri.
Hepsini duymuştum ama tenezzül edip izlmemiştim.
İşte geçen akşam oturdum izledim.
"Spirited Away" (Ruhların Kaçışı)
İşte şu noktada üşengeçliğime minnet duyuyorum. Açtım 1 saat 2 dakika yazıyor.
Sonra farkettim ki bu ilk partmış.
Başlarken o kadar kısa olduğunu görmesem, cesaret edip başlayamazdım belki de.
İlk part bitmeye yakın "Nasıl yani ?", "Nasıl bağlayacaklar ?" gibi cümleler kafamda dolanırken son ana geldiğimizde "Hayır bitemez" gibi cümlelere dönüştü bu ifadeler.
İşte o noktada animenin beni nasıl içine çektiğini farkettim.
O çizimleri bir müzede ki tabloyu inceler gibi inceleyin. Gerçekten hakediyor çünkü bu şekilde bir muameleyi.
Müzikler için de aynısı geçerli elbette. Kendinizi orada hissediyorsunuz adeta. Mükemmel bir ahenk var notalarla görüntüler arasında.
Şimdi olaya şöyle bir yaklaşım göstereceğim.
Dediğim gibi Anime kültürüm yok, şimdiye kadar izlediğim yapımlar kısıtlı her ne kadar sempatim olsada.
Ama bu sayede çoğu anime izleyisine kıyasla daha berrak bir zihinle izlediğimi düşünüyorum Spirited Away'i.
Kıyaslama yapmaksızın, olayların gidişatını zihnimde kalıplara sokmaksızın.
Bitirdiğim anda içimde farklı bir huzur ve tatmin duygusu vardı.
Uzun bir romanı bitirdiğinizde kitabın kapağını kapattığınız zaman ki gibi bir tatmin, okuduklarınızı düşünecek kadar kısa bir düşünseli ve bittiğinden dolayı hafif ama güzel bir burukluk.
Spirited Away için söylenecek elbette çok şey var;
Her sahneden, her karakterden farklı anlamlar çıkıyor düşününce,
Kapitalizm'e yönelik bir eleştiri gibi örneğin.
Ayrıca çok güzel metaforlara da tanık oluyorsunuz izlerken. Ama daha fazlasını söylemeyeceğim,
İzlememiş olanların zihnine böyle imgeler yüklemek haksızlık olur. Kendiniz izleyip kendiniz keşfetmelisiniz.
Yorumlardan özellikle dikkatimi çeken asıl unsur ise,
tıpkı bir kitabı tekrar okuduğunuzda çıkardığınız farklı anlamlar gibi tekrar izlediğinizde de farklı anlamlara erişiyorsunuz bu animede.
Karakterlerden birisi var ki benim favorim oldu. Eğer izlememiş olsanız bile onun yüzüne aşina olduğunuzu düşünüyorum.
Yüzüne dediğime bakmayın, kendisinin yüzü yok.
Kaonashi'den bahsediyorum yani No-Face.
Çıktığı sahnelerde farklı bir heyecan duydum, tanımlayamadığım bir sempati de yarattı ben de.
Kendisi için farklı yorumlar var, olmasıda normal zaten. Bilinmeyenlerin içinde ki gizemi insanı etkiliyor açıkcası.
Yalnız olduğunu biliyor ve hissediyorsunuz. Ama tüm bu detaylar insan ruhunun derinlerinden bir imge gibi bana kalırsa.
Bu sebeple animede ki sürrealistliğe kıyasla, bana en realist gelen unsurlardan birisiydi kendisi.
Sizin de onu seveceğinizi düşünüyorum.
Bu bilgiyi de sizlerle paylaşmış olayım;
2001 yapımı olan Spirited Away, Oscar Kazanan ilk Anime Filmi bu arada.
Etkileyici bulduğum bir replik ile bitirmek istiyorum yazımı
”... Burdaki herkesin ismini alır, burdan kurtulmak için ismini sakın unutma Chihiro.“
Fragmanı sizler için ekliyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder